

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ilk kez Türk Türk medya kuruluşlarının temsilcilerine verdiği röportajda, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecine değinerek, "Ermenistan ile Türkiye arasında başlayan bu diyalog çok önemli" dedi. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de görüşmeler gerçekleştirdiğini kaydeden Paşinyan, "Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi artık sadece zamanla ilgili bir meseledir" ifadesini kullandı.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ilk kez Türk medya kuruluşlarının temsilcilerine röportaj verdi. Başbakanlık binasında gerçekleştirilen röportajda Başbakan Paşinyan, basın mensuplarının Türkiye-Ermenistan ilişkilerinden Ermenistan’ın dış politikasına yönelik sorularını yanıtladı.
Türk basın mensuplarına "Hoş geldiniz" diyerek konuşmasına başlayan Başbakan Paşiyan, "Hatırladığım kadarıyla bu, eşi benzeri görülmemiş bir fırsat ve eşi benzeri görülmemiş bir format, yani daha önce böyle bir formatta böyle bir görüşme hiç gerçekleşmedi ve bence bugün sohbet etme ve düşüncelerimizi paylaşma fırsatımızın olması iyi bir şey. Hepimize başarılı bir çalışma diliyorum ve tüm sorularınızı yanıtlamaya hazırım" dedi.
Paşinyan’a ilk olarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirme sürecinde hangi noktada olunduğu soruldu. Ermenistan Başbakanı Paşinyan, bir gün siyaseti bırakıp emekli olduğunda Ermenistan-Türkiye ilişkileri ve özellikle Güney Kafkasya hakkında nasıl bir miras bırakmak istediğine ve bölge için nasıl bir hayali olduğuna yönelik soruya şu yanıtı verdi:
"İkinci soruya kesin bir yanıt vermek çok zor. Çünkü henüz hangi sonuçları kaydettiğimizi ve hangi sonuçları özetleyebileceğimizi görmemiz gerekiyor. Elbette, dilekler açısından konuşacak olursak kesinlikle Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını, sınırın demiryolu ve kara yolu ulaşımı için açık olmasını, ticari bağlantıların doğrudan olmasını dilerdim, yani sınır geçişleri ve ulaşım bağlantıları açısından. Çünkü bugün bile Ermenistan ve Türkiye arasında oldukça geniş bir ticaret hacmi var, iş bağlantıları mevcut, ancak bu esasen dolaylı bir şekilde gerçekleşiyor"
"Ermenistan ve Türkiye’nin diplomatik temsilcileri sürekli doğrudan temas halindeler"
"Ve elbette, Ermenistan ile Türkiye arasında başlayan bu diyalog çok önemli" diyen Paşinyan, "Bana sık sık Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde hangi sonuçların elde edildiği soruluyor. Elbette, genellikle özel temsilcilerimiz formatında yapılan görüşmelerde Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınırın - kara sınırından bahsediyoruz - üçüncü ülke vatandaşları ve diplomatik pasaport sahipleri için açılacağı konusunda bir anlaşmaya varıldığını söylüyoruz ve elbette bu anlaşmanın uygulanmasını bekliyoruz. Bu anlaşmaya 2022 yazında varılmıştı, ancak henüz uygulanmadığı için birçok kişi bunu Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde herhangi bir sonucun olmadığı şeklinde yorumluyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde herhangi bir ilerleme olmadığına yönelik ifadeler çıktığını söyleyen Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, "Çünkü bugün Ermenistan ile Türkiye arasında çok doğrudan bir diyalog, çok doğrudan bir konuşma var ve eğer ilişkilerimizin önceki dönemini göz önünde bulundurursak, bu çok önemli bir değişimdir. Ermenistan ve Türkiye’nin diplomatik temsilcileri sürekli doğrudan temas halindeler. Ve tekrar ediyorum, dışarıdan bakıldığında bu somut bir sonuç gibi görünmeyebilir, ancak benim için ve devlet yönetim sistemindeki insanlar için bu somut bir sonuçtur. Çünkü daha önce birbirimizin bakış açılarını netleştirme fırsatından bile yoksunduk. ‘Ankara’da ne düşünüyor’ diye genellikle üçüncü ülkeler aracılığıyla öğreniyorduk. Ankara da esasen üçüncü ülkeler aracılığıyla Erivan’da ne düşünüldüğünü öğreniyordu. Şimdi ise kelimenin tam anlamıyla, temsilcilerimiz doğrudan telefon açıp 'Bu konudaki görüşünüz nedir?' diye sorabiliyorlar ve bu çok önemli bir değişimdir. Bu, son derece önemli bir gelişme ve bunun sonuçlara yol açacağından eminim. Ayrıca, tarafların hangi zorluklarla karşılaştığını, hangi sorunların olduğunu, hangi konuların ek açıklama gerektirdiğini, hangi konularda bakış açılarının farklılaştığını karşılıklı olarak daha iyi anlıyoruz. Bunu çok önemli bir kazanım olarak gördüğümü açıkça söylemeliyim" ifadelerini kullandı.
''Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birkaç kez görüşme gerçekleştirdik''
Paşinyan, "Bu süre zarfında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birkaç kez görüşme gerçekleştirdik, telefon görüşmeleri yaptık, Dışişleri Bakanları iletişim kurdu ve iletişim halinde olmaya devam ediyor. Bölgesel Yönetim ve Altyapı Bakanımız, mevkidaşıyla temas kurdu. Ayrıca Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Bakanı da temaslarda bulundu. Özel temsilciler de birbirleriyle iletişim halinde. İş birliğine dair somut örneklerimiz de mevcut; yakın zamanda Türkiye tarafından aranan veya suçlanan 2 kişiyi Türkiye’ye teslim ettik. Bunlar büyük başarılar gibi görünmeyebilir, ancak önceki dönemde ne durumda olduğumuzu göz önünde bulundurursak, elbette bu çok önemli bir ilerlemedir. Ancak, bunun dinamik bir süreç olduğunu vurgulamak çok önemlidir ve elbette bu dinamiğin durmaması ve devam etmesi için çaba gösterilmelidir. Bu ise, diğer faktörlerin yanı sıra, iki ülkenin liderlerinin ve hükümetlerinin siyasi iradesine bağlıdır. Ben siyasi irade görüyorum, ancak önemli olan bu siyasi iradenin karşılıklı olarak gelişmeye devam etmesidir" dedi.
Paşinyan açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"Elbette şunu da belirtmem gerekir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beni, seçimlerde elde ettiği zaferden sonra düzenlenen yemin törenine davet etmesi de bir anlamda kayda değer bir olaydı ve ben de Ankara’ya gitmeye karar verdim. Bu, sadece önemli bir etkinlik ve önemli bir mesaj olmanın ötesinde Türkiye’nin siyasi çevrelerinin temsilcileriyle etkileşim kurma fırsatı da sundu. Bu da ikili ilişkiler açısından çok önemli bir gelişmeydi. Yaklaşık 5-7 dakikadır ilişkilerimizde mevcut olanları sıralıyorum. Bu, en azından listeleyebileceğimiz bir şeylerin olduğunu gösteriyor. Eğer bana 7 yıl önce sormuş olsaydınız, büyük ihtimalle sıralayacak pek bir şeyim olmazdı"
"Her ülke kendi tarihiyle yüzleşmeli"
Başbakan Paşinyan, bir süredir Ermenistan’daki tarih algısına dair çeşitli ve önemli değerlendirmeleri, eleştiri ve öneriyle amacının ne olduğuna dair soruya ise, "Bence her ülke kendi tarihiyle yüzleşmelidir, bu oldukça açık bir konu ve bu bağlamda ne benim ne de Ermenistan Cumhuriyeti’nin özgün bir yaklaşımı olduğunu düşünmüyorum. Biz her zaman tarihimizle ilgilendik, ancak burada önemli olan, tarihin bize sunduğu bilgiyi nerede, nasıl ve hangi amaçla kullanacağımızdır. Aynı zamanda, tarihin bize verdiği mesajları görmek ve bu mesajları doğru algılamak da büyük önem taşımaktadır. Biliyorsunuz, 'Tarihten ders çıkarmak gerekir' şeklinde bir ifade var, ancak tarihin hiçbir sayfasında dersin ne olduğu açıkça yazılı değildir" dedi.
Tarihin dersin ne olduğunu anlatmadığına dikkat çeken Paşinyan, "Başka bir deyişle, bu çıkarım tarihin içinde doğrudan yer almaz; hangi dersin çıkarılacağı ve tarihin nasıl algılanacağı, nasıl kullanılacağı tamamen siyasi bir tercih ve siyasi bir algı meselesidir. Bu çok önemli bir konudur. Tarihi bir bilgi kaynağı olarak, bugünü ve geleceği anlamaya yönelik bir bilgi kaynağı olarak, bugünü ve geleceği inşa etmeye yönelik bir proje için bir bilgi ve rehberlik kaynağı olarak mı kullanacağız, yoksa tarihin içinde mi yaşayacağız? Bunlar siyasi tercih konusudur. Çünkü biliyorsunuz, herhangi bir ortamda tarih ve tarihten çıkarılan dersler hakkında konuştuğumuzda, her zaman bir tartışma olacaktır. Çünkü herkes tarihi kendi siyasi bakış açısına göre algılar. Yani aynı toplum içinde bile farklı algılar olabilir. Bu arada, şunu da söylemeliyim ki, tarih belki de en siyasi bilimlerden veya en siyasi disiplinlerden biridir. Dolayısıyla, tarihin algılanışı da bir bakıma siyasi bir algı meselesidir" ifadelerine yer verdi.
"Tarihin her türlü algılanışı aslında siyasi bir algıdır"
Paşinyan son dönemdeki tarih konusundaki söylemleriyle verdiği mesajı ise şu şekilde açıkladı:
''Hem Ermenistan'da konuşurken hem de diasporadaki yurttaşlarımızla konuşurken, tarih ile bugünü birbirinden ayırmamız gerektiğini vurguluyorum. Tarihi ve bugünü aynı şekilde algılayamayız, çünkü bugün bugündür, tarih ise tarihtir. Gelecek ile tarih arasında hiçbir sınırın olmaması mümkün değildir. Çünkü benim anlayışıma göre gelecek, tarihin birebir bir yansıması olmamalıdır. Gelecek, tarihte düzeltmek veya daha iyi hale getirmek istediğimiz sayfaları iyileştirme fırsatıdır. Ancak bu da yine bir siyasi tercih meselesidir. Bu nüansı doğru anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Tarihte mutlak bir gerçek yoktur. Tarihin her türlü algılanışı aslında siyasi bir algıdır. Bu genel olarak böyledir. Ancak siyasi tercihlerine bağlı olarak tarih hakkında mutlak gerçeklere sahip olduklarını kabul eden siyasi güçler vardır. Tarih hakkında kendi mutlak gerçeklerine sahip olan topluluklar, devletler vardır. Ve bu da inkâr edilemez bir gerçektir"
"Tarihten çıkardığımız dersleri bugün devlet çıkarlarının ve geleceğin çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmalıyız"
Başbakan Nikol Paşinyan, "Bu nedenle benim anlayışım, tarihten çıkardığımız dersleri bugün devlet çıkarlarının ve geleceğin çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmamız gerektiğidir. Bu arada, şunu da belirtmek isterim ki, benim algıma göre bu tartışma hem Ermenistan’da hem de diasporada olgunlaşmış durumda. Ancak tekrar vurgulamak isterim ki, burada tarihin değiştirilmesi ya da inkâr edilmesi söz konusu değil. Burada bahsedilen, tarihe dair uygulamalı algımızı değiştirmektir. Tarih hangi amaçla, nasıl bir kaynak olarak kullanılmalı, tarihten hangi bilgileri edinmeliyiz? Bu kolay bir soru değil, ancak bunun gerekli olduğuna kesinlikle inanıyorum. Bu gereklidir ve benim gözlemlerim, bu tartışmanın olgunlaştığını gösteriyor. Ancak bu tartışmanın yalnızca Ermenistan içinde veya Ermeni çevrelerinde değil, bölgesel anlamda da olgunlaşması önemlidir, çünkü bu da bir sorudur. Tarihi ne için kullanıyoruz, tarihi çatışmaların sonsuza dek sürmesi için mi, yoksa tarihi çatışmaları barışçıl, iş birliğine dayalı ve bölgesel istikrara sahip bir gelecek inşa etmemiz için bir mesaj olarak mı görüyoruz? Ben ikinci bakış açısının savunucusuyum'' ifadelerine yer verdi.
Paşinyan, son dönemdeki "soykırım" konusundaki ifadelerinin ve yorumlarının hem Ermenistan'da hem de Türkiye'de büyük yankı bulduğu hatırlatılarak, bu konunun artık geçmiş bir aşama mı, yani Ermenistan-Türkiye ilişkileri açısından bu mesele artık geçmişte mi kaldığına yönelik soruyu şu şekilde yanıtladı:
"Resmi tutumumuz, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınmasının bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almadığıdır. Bu, resmi bir ifadedir. Ancak bu bağlamda açıklığa kavuşturulması çok önemli ve gerekli olan bazı sorular bulunmakta. Ben bu sorular hakkında sürekli olarak hem Ermenistan’da hem de yurtdışında yurttaşlarımızla yaptığım görüşmelerde, genellikle çalışma düzeyinde konuşuyorum ve bunun hakkında kamuya açık bir şekilde konuşmak için de iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bu tartışmalar ve manipülasyonlar Ermenistan’da ve yalnızca Ermenistan’da değil, farklı çevrelerde de yapılıyor. Medz Yeğern’in (Büyük Felaket) inkâr edilmesi, unutulması veya reddedilmesi gibi söylemler gündeme geliyor. Ermenistan’da ve Ermeniler arasında bunun tartışılmaz bir gerçek olduğunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Yani bizim gerçekliğimizde bunu inkâr etmek ya da bundan vazgeçmek mümkün değildir. Çünkü bu hepimiz için inkâr edilemez bir gerçektir. Ancak mesele bununla ilgili değil. Yanılmıyorsam, yakın zamanda Münih’te Ermenilerle yaptığım bir toplantıda yaptığım konuşmada doğrudan şunu söyledim. 'Sevgili yurttaşlar, uzak bir ülkenin parlamentosu veya hükümeti bir karar aldığında, biz bu karardan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bizim gerçekliğimizde durum budur ve bunda gizli bir şey yok. Ancak bu tür kararlar alındığında ve o kararın getirdiği coşku ya da sevinç kaybolduğunda, bir sonraki anda şu soru ortaya çıkıyor: Bu karar bizim yakın çevremizle olan ilişkilerimiz açısından bize ne sağlıyor? Yakın çevremizde gerginlikler yaşadığımızda, bu gerginlikler ülkemizde, bölgemizde istikrar, barış konularına ne ölçüde katkı sağlıyor?' Burada da şu soru ortaya çıkıyor: Ermenistan’ın devlet çıkarlarına hizmet etmeye nerede ve nasıl odaklanmalıyız, bildiğimiz gerçekleri, tarihî gerçekler de dahil olmak üzere, nerede ve nasıl vurgulamalı ve bu gerçeklere dayanmalıyız? Çünkü o büyük trajedinin yaşandığı dönem, Ermenistan Cumhuriyeti’nin olmadığı bir dönemdi. Bugün uluslararası alanda tanınan bir Ermenistan Cumhuriyeti var ve bu uluslararası tanınmış devlet, kendi vatandaşlarının güvenliğini ve refahını sağlama fırsatına sahip. Ancak bunun için belirli şartlar gereklidir ve bu açıdan Ermenistan özgün bir ülke değildir''
"Barış ve iyi ilişkiler öncelikle yakın çevremizde, en yakın komşularımızla olan ilişkilerimizde gereklidir"
Ermenistan vatandaşları ile yaptığı görüşmelerde barışa ne kadar katkı sağlandığına değindiğini aktaran Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ''Tüm ülkeler ve hepimiz barışa ne kadar değer veriyoruz, ancak barış öncelikle bölgesel bir olgudur. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, bunu biraz esprili bir dille dile getirmiştim, hükümetimizin büyük bir uluslararası başarı elde ettiğini ve Ermenistan Cumhuriyeti için barışı garanti edebileceğimizi söyleyebilirim. Örneğin, Avustralya ile. Burada Avustralyalı ortaklarımızdan özür diliyorum, onları bu şekilde örnek verdiğim için, ancak bunda olumsuz bir anlam yok. Büyük bir başarı elde ettik, barış sağladık ama Avustralya ile, ama Yeni Zelanda ile, ama Brezilya ile; ki gerçekten de bu ülkelerle iyi ilişkilerimiz var ve bundan memnuniyet duyuyoruz. Ancak barış ve iyi ilişkiler öncelikle yakın çevremizde, en yakın komşularımızla olan ilişkilerimizde gereklidir. Çünkü ülkemizin güvenliği ve refahı için somut sonuçlar doğuran barış, buradaki barıştır. Elbette burada küresel güvenlik konusuna değinmiyorum, çünkü yarım yüzyıldan uzun bir süredir dünya nükleer kriz endişesi taşıyor. Bu bağlamda küresel meseleleri bir kenara bırakıyorum, ki bunlar da elbette uluslararası toplumun bir parçası olarak gündemimizde yer alıyor. Ancak bizim ihtiyacımız olan barış, ulaşılabilir olan barıştır, yani burada ve şimdi olan barıştır. Bu nedenle öncelikle bölgesel barışı düşünmeliyiz ve benim algıma göre tarihten çıkarmamız gereken ders de budur.
Türk basın mensuplarıyla bir araya geldiği salonda 2020 yılında yerel Ermeni televizyon kanallarından birine röportaj verdiğini ve bu röportajda kendisine ''Türkiye’nin Ermenistan’ın güvenliği için bir tehdit oluşturmama ihtimali var mı?'' sorusu sorulduğunu aktaran Paşinyan, ''Benim yanıtım ise şu olmuştu: Evet, bu soruyu sormalıyız ve yanıtlamaya çalışmalıyız. Çünkü varsayıyorum ki Türkiye de Ermenistan hakkında aynı soruyu soracaktır. Ve görev sürecim boyunca, bu soruya yanıt aramaya çalışıyorum, üstelik bahsedilen bağlam da dahil olmak üzere. Ve elbette, bu açıklamalar Ermenistan’da herkes tarafından hoş karşılanmıyor. Ayrıca, bir noktaya değinmek istiyorum: Anayasamızda ‘Batı Ermenistan’ ifadesi yer almıyor. ‘Batı Ermenistan’ ifadesi başka yerlerde mevcut, ancak Anayasa’da bulunmuyor. Yakın zamanda bir yayında kamuya açık olarak şu açıklamayı yaptım: Benim algıma göre, Batı Ermenistan, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Armavir bölgesidir, Armavir bölgesindeki belirli yerleşim yerleri ve Şirak bölgesindeki bazı yerleşimlerdir. Peki neden, neden bu açıklamayı yapıyorum? Bu açıklamayı yapmamın nedenleri hakkında Ermenistan’da çeşitli farklı teoriler var" açıklamasını yaptı.
"Kendimize bakabilmeli ve başkalarının bizi nasıl algıladığını da anlayabilmeliyiz"
Paşinyan, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"Şimdi biliyorsunuz, artık bizim toplumumuz ya da uluslararası toplumu diye bir şey kalmadı. Çünkü bu sınırlar, sizin de bildiğiniz nedenlerden dolayı silinmiş durumda. Sosyal medya, internet sayesinde tüm açıklamalar saniyeler içinde her yerde görünür hale geliyor, tüm kamuya açık açıklamalar anında yayılıyor. Dolayısıyla ister kendi halkımızla konuşalım ister uluslararası ya da bölgesel toplumla, bu sınır da artık ortadan kalkmış durumda. Halkımıza vermek istediğim temel mesaj şu:
Kendimize bakabilmeli ve başkalarının bizi nasıl algıladığını da anlayabilmeliyiz. Bölgeye ve uluslararası topluma nasıl bir mesaj veriyoruz? Eğer bölgeye ve uluslararası topluma ‘Bekleyin, güçleneceğiz ve bölgeye nasıl toprak değişiklikleri ya da başka değişiklikler getireceğimizi göreceksiniz’ şeklinde bir mesaj verirsek, doğal olarak herkes ya da en azından bazıları bizi bir tehdit olarak algılayacaktır. Ve eğer komşularımızdan bu tür açıklamalar duyarsak, biz de bunu bir tehdit olarak algılarız ki, geçmişte böyle durumlar olmuştu. Ermenistan Cumhuriyeti'nde ortalama algı, Türkiye’nin Ermenistan’ın güvenliği için bir tehdit olduğudur. Ve tahmin ediyorum ki, bazen Ermenistan’da kullanılan siyasi söylem, resmi düzeyde olmasa bile, zaman zaman resmi düzeyde de Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanabilir. Söylemek istediğim şu: Belki de artık sebep-sonuç bağlantısını kaybettik, yani sebep nedir, sonuç nedir, bunu belirleme noktasını çoktan yitirdik.
Bu noktayı kaybettiğimiz ve bu algılar nedeniyle birçok zorluk ve felaket yaşadık. Ancak şimdi, bu algıyı ve bu sorunun formülasyonunu değiştirme fırsatı var. Bu fırsat hem Ermenistan'dan hem de Türkiye'den bu konuların ifade biçimlerini, vurgularını ve bakış açılarını değiştirme isteği olduğuna dair mesajların verilmiş olmasından kaynaklanıyor. Ve bu yüzden, basın ve uzmanlar da bazen bunun tarihi bir fırsat olduğunu söylüyor. Ermenistan Cumhuriyeti Başbakanı olarak, o tarihi fırsatı kullanmak istiyorum."
"Bölgenin yalnızca Ermenistan için değil, diğer bölge ülkeleri için de barış, iş birliği, refah, güvenlik ve istikrar kaynağı olması gerekmekte"
"Bu fırsat nedir? Bu, Ermenistan’ın devlet yapısını, bağımsızlığını ve egemenliğini güçlendirme fırsatıdır" diyen Paşinyan, "Ancak benim için açık olan şu ki, bu bölgede istikrar ve barış sağlayarak, ekonomik iş birliği geliştirerek gerçekleştirebiliriz. Bu yüzden, bu fırsattan yararlanmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Çünkü geleneksel olarak bazen karamsar insanları ikna etmek çok zor oluyor. 2022’de çok önemli bir anlaşmaya varıldığını söyledim. Ancak bu nihai bir nokta değil ve birçok kişi diyor ki: ‘Açık bir örnek, bir anlaşmaya varıldı ama uygulanmıyor. Bu politikayı başarısız olarak kabul etmelisiniz’ Yani bu eleştiri doğrudan bana yöneltiliyor. Ama ben buna katılmıyorum. Hem ben hem de siyasi ekibimiz, bölgenin Ermenistan Cumhuriyeti için istikrar, barış ve refah kaynağı haline gelmesi konusunda kararlı, sabırlı ve tutarlıyız. Bunu başarmak için ise diyalog, konuşma, olgular ve argümanlar temelinde hareket ediyoruz. Ancak bunun gerçekleşmesi için, bölgenin yalnızca Ermenistan için değil, diğer bölge ülkeleri için de barış, iş birliği, refah, güvenlik ve istikrar kaynağı olması gerekmektedir. Elbette, benim öncelikli kaygım ve görevim Ermenistan’ın çıkarlarıdır. Diğer ülkeler adına düşünmek ya da onların çıkarlarını formüle etmek doğru olmaz, hatta mümkün de değildir. Ancak 2021 seçimlerinden sonra hükümet programımıza böyle bir madde dahil ettik ve bunu ‘bölgeselleşme’ olarak adlandırıyoruz" açıklamasını yaptı.
Bölgeselleşme kavramının birçok katman barındırdığını dile getiren Nikol Paşinyan, "Bu, politikalarımızı yürütürken öncelikle kendimizi bölgesel bir ülke olarak algıladığımız anlamına geliyor. Bu, diğer ilişkilerimizi sınırlayacağımız, keseceğimiz veya azaltacağımız anlamına gelmez, ancak öncelikli olarak kendimizi bölgesel bir ülke olarak görüyoruz. Bu kavramı, programımıza dahil ettiğimizde şunu belirtmiştim: Elbette o dönemde şartlar net değildi, ancak yıl 2021 yılıydı. Peki, 2022-2023 neden önemliydi? Çünkü ben, Ermenistan Cumhuriyeti Başbakanı olarak, bu dönemde bölgemizdeki tüm ülkelerin liderleriyle görüşmeler ve müzakereler gerçekleştiriyordum. Bu tür bir durum, her ne kadar garip görünse de bizim için çok alışılmış bir şey değildi. Bu arada, Türkiye ile ilişkilerimizin dinamiklerine geri dönecek olursak, doğrudan söylemeliyim ki, bu ve benzeri toplantılar, belirsizliklerden olabildiğince kaçınırsak daha anlamlı olacaktır.
Biliyorsunuz, Ermenistan ve Türkiye temsilcileri arasında temas kurulmasının gündemde olduğu dönemlerde, yalnızca bu temasın gerçekleşmesi bile sosyal medyada ve diğer platformlarda oldukça karmaşık tepkilere yol açabiliyordu. Doğal olarak, kamuoyunun tepkisi, o kamuoyu tarafından seçilmiş olan otoriteyi de bir ölçüde kısıtlıyor. Ancak şimdi bunu çok önemli bir kazanım olarak görüyorum. Çok basit bir şeyden bahsedeceğim, ilk bakışta basit görünebilir ama aslında oldukça semboliktir. Örneğin, New York’ta farklı ülke liderleriyle toplantılar yaptığımda ve bu toplantılarla ilgili küçük kesitleri Facebook sayfamda paylaştığımızda, dönüş yolunda sosyal medya kullanıcılarımız arasında en çok paylaşılan, en çok izlenen, en çok beğenilen toplantının Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığım görüşme olduğunu fark ediyorum. Bakıyorum ve şaşırıyorum" ifadelerini kullandı.
"Birçok psikolojik bariyer artık aşılmış durumda"
Paşinyan ilk görüşmenin böyle bir geri dönüş almadığını ifade ederek, "Tam tersine, görüşmenin gerçekleşmesi bile çoğunlukla olumsuz bir tepkiyle karşılanıyordu. ‘Ermenistan Cumhuriyeti Başbakanı neden böyle bir görüşme yapmalı?’ gibi sorular gündeme geliyordu. Yani şunu söylemek istiyorum, birçok psikolojik bariyer artık aşılmış durumda. Bu, pratik anlamda ticaret hacmi gibi istatistiklere yansıyan bir gelişme olmasa da çok önemli bir meseledir. Ve bunu bir başarı olarak görüyorum, bunu doğrudan söylemeliyim. Bunu bir başarı olarak değerlendiriyorum ve bu yüzden de karamsarlara şunu söylüyorum: Bu sürecin ve bu politikanın başarısız olduğunu söylemek için henüz çok erken. Daha fazlasını da söyleyeyim, eğer bu küçük adımları tutarlı, sakin, argümanlara dayalı ve karşılıklı saygı ortamında ilerleterek devam edersek, soru artık ‘normalleşme olacak mı, olmayacak mı?’ olmayacaktır. Soru şu hale gelecektir: ‘Normalleşme ne zaman olacak?’ Bu sadece bir zaman meselesi olacak ve elbette farklı şartlardan etkilenecektir. Bu normalleşme 3 ay, 6 ay ya da 1 yıl daha gecikebilir. Ancak bugün benim algım artık normalleşmenin yalnızca bir zaman meselesi olduğu yönünde ve bu süreçte sabırla ilerlemeliyiz. Öncelikle, zarar vermemek ilkesini benimsemeliyiz. Eğer bu sürece karşılıklı olarak çok belirgin, kasıtlı zararlar vermezsek, benim görüşüme göre, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi artık sadece zamanla ilgili bir meseledir.
Türkiye ile bu konularda, Suriye bağlamında, somut görüşmeler ve tartışmalar gerçekleştirdik"
Türkiye ve Ermenistan’ın, Suriye, Lübnan gibi üçüncü ülkelerde iş birliği yapabilme durumuna ilişkin soruyu yanıtlayan Paşinyan, "Uluslararası arenada zaten çok somut iş birliği örneklerimiz var. Örneğin, AGİT Genel Sekreteri’nin seçimi sürecinde çok net bir iş birliği örneği yaşadık ve bence bu oldukça açık bir durum. Bu, gelecekle ilgili sorduğunuz sorunun aslında bugün zaten bir gerçeklik haline geldiğini gösteren iyi bir örnek. Üçüncü ülkelerle ilgili olarak burada özel bir durum söz konusu. Çünkü doğal olarak bu ülkelerin egemenliği tarafından sınırlandırılıyoruz. Elbette mesele, üçüncü ülkelerin iç işlerine müdahale etmek değil ve sanıyorum ki sizin sorunuz da bu çerçevede değildi. Ancak elbette Suriye konusunda nasıl iş birliği yapabileceğimizle ilgileniyoruz, çünkü maalesef oradan yeniden endişe verici haberler gelmeye başladı. Bu konuda Ermenistan ve Türkiye arasında bir diyalog da mevcut. Çok kapsamlı bir diyalog olmasa da evet, böyle bir gündem var. Tekrar vurgulamak isterim ki, tüm ülkelerin egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve yargı yetkisine saygı göstererek bu süreci değerlendiriyoruz. Yani bizim bakış açımız bu yönde.
Ve evet, açıkça söylemek gerekirse, Suriye’de bir Ermeni toplumu var ve onların durumu bizim için önemli bir mesele. Ne yazık ki, son yıllardaki gelişmeler nedeniyle birçok kişi Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı. Ancak bugün hâlâ orada bir Ermeni toplumu mevcut ve ayrıca Lübnan’da da bir Ermeni toplumu bulunuyor. Bu toplulukların en iyi şartlara sahip olabilmesi için neler yapabileceğimizi değerlendirmek adına çaba gösteriyoruz, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Özellikle Türkiye ile bu konularda, Suriye bağlamında, somut görüşmeler ve tartışmalar gerçekleştirdik. Eğer herhangi bir engel çıkmazsa, bu yönde somut iş birliği adımları da atacağız.
"İran’ın istikrarı ve barışı bizim için, olduğu gibi bölgedeki tüm ülkeler için de önemlidir"
ABD ve İsrail’in İran ile ilgili anlaşmalar ve askeri müdahale ihtimalinden bahsedilirken bunun Ermenistan’a, özellikle Azerbaycan ile yürütülen müzakereler açısından etkisinin ne olacağına, Trump ve İsrail’in İran’a yönelik politikalarını yönelik değerlendirilmesi ve bunun Ermenistan-Türkiye ilişkileri üzerinde herhangi bir dolaylı etkisi olabileceğine yönelik soruyu yanıtlayan Paşinyan, "Örneğin, geçen yıl Filistin’in bağımsızlığını tanıdık ve bu kararımız aynı zamanda bölgeselleşme politikamızın bir ifadesiydi. Bu kararda, en yakın komşularımız olan İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye’nin tutumu kesinlikle ikincil bir rol oynamadı. Bu bağlamda elbette bölgedeki gelişmeler bizi kaygılandırıyor, olumsuz olaylar doğal olarak endişe kaynağı oluyor. Ancak olumlu bir gelişme yaşandığında, kendi imkanlarımız dahilinde bu olumlu süreçlere katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Elbette ABD ile de iyi ilişkilerimiz var. Bu yıl stratejik iş birliği konusunda bir belge imzaladık. İran İslam Cumhuriyeti ile de iyi ilişkilerimiz bulunuyor ve doğal olarak bu iki ülke arasındaki herhangi bir gerginlik bizi endişelendiriyor. Daha önce de söylediğim gibi, bölgedeki barış, Ermenistan’ın refahının bir faktörü ve güvencesidir. Bu, sadece Ermenistan’daki barışla sınırlı bir konu değil. Örneğin, 2008 yılında Gürcistan’da yaşanan olayları ele alabiliriz. Güney Osetya ile ilgili askeri durum çok hızlı bir şekilde Ermenistan’ın sosyo-ekonomik hayatı üzerinde olumsuz etkilere neden oldu.
Yani, bu bölgeselleşme ideolojisinin çok somut bir gerekçesidir, çünkü bir bölgede istikrar ve barış olmadan, tek bir ülkenin istikrar ve barış içinde yaşaması mümkün değildir. Bu şekilde işlemez. Bana göre, bölgemizin en çok ihtiyaç duyduğu temel algı değişikliği tam da budur. Bu açıdan bakıldığında, elbette mevcut gelişmeler endişe vericidir. Ancak öte yandan, anlaşmazlıkların müzakere, barışçıl ve diplomatik yollarla aşılmasına yönelik bir irade olduğuna dair bazı sinyaller de var. Umuyorum ki, tam olarak bu senaryoyu takip ederiz, çünkü İran’ın istikrarı ve barışı bizim için, olduğu gibi bölgedeki tüm ülkeler için de önemlidir.
Politikalarımızı bu mantık çerçevesinde yürütmeye çalışıyoruz ve çaba gösterebileceğimiz alanlarda, elbette her şey bize bağlı değil, bu çabayı göstermekte tereddüt etmeyeceğiz.
"Zengezur Koridoru’ ifadesi bizim için anlaşılmaz ve kabul edilemez"
Karabağ Savaşı sonrasında yapılan anlaşmalarda Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki ve Türkiye’nin de bu koridorla ilgili tutumunu ve söylemini sürdürdüğü Zengezur Koridoru’na yönelik soruya, "Her şeyden önce ‘Zengezur Koridoru’ ifadesi bizim için anlaşılmaz ve kabul edilemez. Çünkü birincisi, Ermenistan Cumhuriyeti’nin bu ifadeyle hiçbir bağlantısı yoktur ve bu tür bir ifade kullanıldığında Ermenistan'da bu, egemenliğimize ve toprak bütünlüğümüze yönelik bir talep olarak algılanmaktadır" yanıtını verdi.
Bu konuda bir makale yazdığını kaydeden Paşinyan, "O makalenin temel mesajı, bizim bölgesel ulaşım yollarının açılmasından yana olduğumuzdu. Ve şunu da belirtmek isterim ki, bölgesel iletişim hatlarının açılmasını en çok savunan taraf aslında biziz, çünkü gerçekte abluka altında olan biziz. Bölgede başka hiçbir ülke abluka altında değil. Dört sınırımız var ve bunlardan ikisi tamamen kapalı. Bu gerçek bile, bölgesel ulaşım yollarının açılması konusunda ne kadar ilgili olmamız gerektiğini ve gerçekte ne kadar ilgili olduğumuzu açıkça göstermektedir. 9 Kasım 2020 tarihli üçlü bildirinin 9. maddesine birçok atıfta bulunuluyor, ancak burada çok önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: 9 Kasım üçlü bildirisinin 9. maddesinde ‘koridor’ ifadesi hiç geçmiyor. ‘Koridor’ kelimesi farklı bölgelerde ve uluslararası söylemde farklı şekillerde kullanılıyor. Ancak 9 Kasım üçlü bildirisi bağlamında bir nüans var: Metinde ‘Laçin koridoru’ ifadesi yer alıyor, yani bu terim açıkça yazılmış ve imzalanmıştır. Ancak 9 Kasım üçlü bildirisinin 9. maddesinde ‘koridor’ ifadesi hiç bulunmuyor. Ayrıca, 9 Kasım üçlü bildirisinde, Ermenistan toprakları üzerinden yolcu ve yük taşımacılığının güvenliğinin üçüncü ülke temsilcileri ve güçleri tarafından sağlanması gerektiğine dair bir hükmün olmasıyla ilgili birçok yorum yapılıyor. Ancak, 9 Kasım üçlü bildirisinde böyle bir hüküm kesinlikle yoktur. Tam tersine, metinde açıkça Ermenistan Cumhuriyeti’nin kargo, araç ve yolcu geçişini garanti ettiği yazıyor. Eğer Ermenistan Cumhuriyeti güvenliği garanti ediyorsa, bunu kendisi sağlamayacaksa nasıl garanti edebilir?" ifadelerini kullandı.
Üçlü bildiriyle ilişkin kişisel gözlemini paylaşan Ermenistan Başbakanı Paşinyan, "Ancak üçlü bildiriyle ilgili şu gözlemde de bulunmak istiyorum: Bu belgeye seçici bir şekilde yaklaşmak doğru değildir. Örneğin, üçlü bildiride savaş esirlerinin, rehinelerin ve diğer tutuklu kişilerin değişimi ve iadesi açıkça belirtilmiştir, ancak bu mesele hâlâ çözülmemiştir. Üstelik, Bakü’de devam eden davalar nedeniyle bu durum daha da ağırlaşmaktadır. Bizim değerlendirmemize göre, bunlar kurgulanmış yargılamalar ve bu süreçte yasaklı yöntemler, işkence ve elimizdeki bilgilere göre diğer yasaklı yöntemler de uygulanıyor. Üçlü bildiri, Dağlık Karabağ’dan da bahsetmektedir, ancak Azerbaycan sürekli olarak Dağlık Karabağ’ın var olmadığını iddia etmektedir. Üçlü bildiri, mültecilerin Dağlık Karabağ’a ve çevresindeki bölgelere geri dönmesini öngörmektedir, ancak üçlü bildiri imzalandıktan sonra tam tersine, mülteci sayısı artmış ve zorla yerinden edilme süreçleri yaşanmıştır. Yani, üçlü bildirinin hükümlerine seçici bir şekilde yaklaşmak doğru bir yöntem değildir. Bazı noktalarda ‘artık geçerli değil’ demek, diğer noktalarda ‘hala yürürlükte’ olduğunu söylemek ve üstelik belgede yer almayan hükümler atfetmek doğru değildir. Sonuçta, bu belge kamuya açık bir belgedir" dedi.
"Azerbaycan’ın yanıtını bekliyoruz"
"Ulaşım hatlarına gelince: Ermenistan Cumhuriyeti, Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki bağlantıyı kendi toprakları üzerinden sağlamaya hazır mı? Evet, elbette hazır" diyen Paşinyan, "Ve bu konuyla ilgili olarak Azerbaycan’a çok somut bir teklif sunduk. Bizim görüşümüze göre, bu sadece bir teklif değil, aynı zamanda demiryolu yük taşımacılığı açısından da sorunu çözen bir öneridir. Şimdi Azerbaycan’ın yanıtını bekliyoruz" ifadesini kullandı.
"Ermenistan, Batı Azerbaycan’dan Nahçıvan’a Ermenistan toprakları üzerinden demiryolu yük taşımacılığı imkânı sağlamaya hazır"
Başbakan Nikol Paşinyan, "Ancak dikkatinizi şu noktaya çekmek istiyorum: Genel olarak, 9 Kasım 2020 tarihli üçlü bildiride de Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan arasında ulaşım bağlantısının sağlanmasına yönelik ayrı bir gündem bulunmamaktadır. Bu konu, bölgesel ulaşım hatlarının açılmasıyla ilgili genel gündemin bir parçasıdır. Bu da şu anlama gelir: Ermenistan ve Azerbaycan birbirleri için karşılıklı olarak ulaşım hatlarını açmalıdır. Yani, Ermenistan’dan Azerbaycan toprakları üzerinden Ermenistan’a ve Azerbaycan’dan Ermenistan toprakları üzerinden Azerbaycan’a ulaşım hatları açılmalıdır. Dikkatinizi şu noktaya çekmek istiyorum: Örneğin, Ermenistan’ın kuzey bölgelerinden Meghri’ye, yani güney bölgesine doğrudan bir demiryolu bağlantısı bulunmamaktadır. Mevcut demiryolu bağlantısı yalnızca Azerbaycan topraklarından, yani Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti üzerinden geçmektedir. Bu durum şunu gerektiriyor ve bu yüzden diyoruz ki, elbette biz Azerbaycan’a demiryolu bağlantısı sağlamaya hazırız ve karşılığında Ermenistan için de benzer bir bağlantının sağlanmasını bekliyoruz.
Özellikle, Yeraskh’tan Meghri’ye uzanan bir demiryolu bağlantısının sağlanması önemli. Çünkü Ermenistan’ın güneyden kuzeye uzanan kendi toprakları üzerinden bir demiryolu inşa etmesi, ülkenin dağlık ve engebeli yapısı nedeniyle oldukça zorlayıcıdır. Aynı zamanda, bizim algımıza göre bu, Azerbaycan’ın Ermenistan toprakları üzerinden Türkiye’ye ve tam tersi yönde demiryolu bağlantısının oluşturulması anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra, Azerbaycan’dan Türkiye’ye ve Türkiye’den Azerbaycan’a kara yolu ulaşımının sağlanmasını da içerir. Bu durum, Ermenistan’ın da Azerbaycan toprakları üzerinden demiryolu ve kara yolu ile İran’a ve Rusya’ya bağlanabileceği anlamına gelmektedir. Elbette bu çerçevede, Ermenistan-Türkiye demiryolunun açılması da öngörülmektedir ve süreç bu şekilde ilerlemelidir. Biz bu çözümlere hazırız. Ancak Azerbaycan’ın bu çözümlere neden yanıt vermediği ve tam tersine, konuyu sürekli bir gerginlik yaratma mantığıyla ele almaya çalıştığı bizim için anlaşılır değil. Yani, bu sorunun çok net bir yanıtı var: Ermenistan, batı Azerbaycan’dan Nahçıvan’a Ermenistan toprakları üzerinden demiryolu yük taşımacılığı imkânı sağlamaya hazır mı? Evet, hazır. Ve aynı şekilde, Azerbaycan toprakları üzerinden Ermenistan’dan Ermenistan’a demiryolu bağlantısı için de aynı imkânın oluşturulmasını bekliyoruz. Ayrıca, karayolu ulaşımını da sağlamaya hazırız" açıklamasını yaptı.
Paşinyan son yayınladığı makalesinde diğer şartlarda ve diğer durumlarda altyapı yatırımları gerekecek olsa da şu anda sadece siyasi ve hukuki bir kararla, Türkiye’den Ermenistan toprakları üzerinden Azerbaycan’a Margara-Alican sınır kapısından karayolu ulaşımı sağlamanın mümkün olduğunu yazdığını aktararak, "Burada altyapı hazır ve yollar normal durumdadır. Bu güzergâh, Tegh sınır noktasına kadar uzanıyor ve bu noktadan itibaren Ermenistan'dan Azerbaycan’a Laçin üzerinden geçiş yapılarak Azerbaycan’ın iç bölgelerine ulaşım mümkün hale geliyor. Yani, böyle bir kara yolu bağlantısı sağlamaya da hazırız. Bu yaklaşım, ‘Barış Kavşağı’ adını verdiğimiz konseptin temelini oluşturan algıların bir toplamıdır. Üstelik, bu proje için özellikle hiçbir komşu ülkeye rahatsızlık vermeyecek bir isim seçtik. Ve bence bu, bizim yapıcı tutumumuzun ve duruşumuzun çok doğrudan bir kanıtıdır" dedi.
"Azerbaycan’da en az 23 esir, rehine veya tutuklu kişi bulunuyor ve bu sorunu çözmek için elimizden gelen çabayı göstermeye çalışıyoruz"
Hapiste bulunan ve açlık grevine başlayan Ruben Vardanyan konusunda Ermenistan hükümetine yönelik eleştirine de değinen Paşinyan, "Bu durumun bizi çok endişelendirdiğini daha önce de söyledim. Şu anda Azerbaycan’da en az 23 esir, rehine veya tutuklu kişi bulunuyor ve bu sorunu çözmek için elimizden gelen çabayı göstermeye çalışıyoruz. Ancak diğer yandan, şunu da anlamamız gerekiyor: Azerbaycan, bu durumu esasen bir gerginlik aracı olarak kullanıyor ve tırmandırma amacı güdüyor. Ve eğer birileri ‘Ermenistan hükümeti bu sorunu çözmek için gerekli çabayı göstermiyor’ diyorsa, bu onların yeterince bilgi sahibi olduğu anlamına gelir. Eğer yeterince bilgi sahibilerse, o zaman bir adım daha ileri gidip Ermenistan hükümetinin hangi somut adımı atması gerektiğini ve bunun nasıl bir sonuç getireceğini de ortaya koymaları gerekir.
Ve hükümetin bu çabayı göstermediğini iddia ediyorlarsa, hangi spesifik adımın eksik olduğunu da açıkça belirtmelidirler. Genel olarak, eleştirileri anlıyorum ve her zaman şunu söylüyorum: Hükümetin gösterdiği çabalar sonuç vermediği sürece, herkes ‘hiçbir çaba gösterilmiyor’ diyebilir. Çünkü bu çabalar esas olarak diplomatik düzeyde yürütülmektedir. Neden böyle? Çünkü bu tür meselelerde kamuya yapılan açıklamaların çok dikkatli olması, belirli bir amaca hizmet etmesi gerekir. Belirli durumlar dışında, bu tür kamuya açık açıklamalar fayda sağlamaz; aksine, bazen sürece zarar da verebilir. Her zaman Aralık 2023’te 32 esir vatandaşımızın Ermenistan’a dönüşü örneğini veririm. O ana kadar kimse hükümetin yaptığı girişimleri bilmiyordu. Ve o ana kadar sürekli ‘Hükümet hiçbir şey yapmıyor’ eleştirileri yapılıyordu. Ancak gerçekte, hükümet yoğun çaba gösteriyordu.
Ve bu eleştirileri yapanlar, kendi bakış açılarına göre haklıydılar, çünkü onlar için ‘Hükümet bir şey yapıyor’ demek, ancak sorunun çözüldüğü an mümkün oluyordu. O sorun çözülmediği sürece, herkes ‘Hükümet gerekli çabayı göstermiyor’ diyebilir. Ancak Aralık 2023’te esir vatandaşlarımızın dönüşüne dair resmi haber gelene kadar, hükümetin hiçbir şey yapmadığına dair çok sert eleştiriler yapılıyordu. Oysa hükümet gerçekten yoğun bir çaba gösteriyordu ve bu ancak esirlerin dönüşü sağlandıktan sonra açıkça ortaya çıktı. Yani hükümetin çalışmaları ancak belirli bir zaman sonra görünür hale geldi ve bu da herkes tarafından anlaşılır oldu. Daha önce de söyledim, bu çok acı veren bir mesele. Ancak şu gerçeği de görüyoruz: Azerbaycan, özellikle barış süreci bağlamında, sürekli olarak ek gerginlik faktörleri oluşturmaya çalışıyor. Üstelik, işkenceye dair kamuya açık açıklamalar ve yasaklı yöntemlerin kullanıldığına dair görsel kanıtlar da ortaya çıkıyor. Bu durum elbette endişe verici ve kabul edilemez ve Ermenistan hükümeti bu konuda net bir tutum sergilemiştir" açıklamasını yaptı.
"Ermenistan’ın alternatifsiz bir dış politikadan kurtulmasını istiyoruz"
Ermenistan’ın Rusya ve Batı ile olan ilişkilerde dengeyi nasıl sağlayacağına yönelik soruyu ise şu şekilde yanıtladı:
"Ermenistan, dengeli ve dengeleyici bir dış politika benimsemiştir. Bu politika çerçevesinde, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi geliştirirken, aynı zamanda Avrasya Ekonomik Birliği çerçevesinde Rusya ile de iş birliğimizi sürdürüyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi, bölgeselleşme politikamız da bu ilişkilerin bağlamına uyum sağlamaktadır. Son yıllarda Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz gelişmiş ve derinleşmiştir. Bu süreçte, sivil toplum ve halk temsilcileri yaklaşık 50 bin imza toplayarak parlamentoya bir yasa tasarısı sundu. Anayasamızda böyle bir düzenleme bulunmaktadır; vatandaşlar, 50 bin imza ile parlamentoya bir yasa tasarısı sunabilirler. Bu girişim sonucunda, parlamentodaki iktidar çoğunluğu tasarıya lehte oy kullanma kararı aldı. Ve bu olumlu oy kararı da Ermenistan’ın dengeli ve dengeleyici dış politikasının mantığına uygundur.
Ayrıca, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin derinleşmesini, diğer ortaklarımızla olan ilişkilerimize karşıt bir durum olarak görmüyoruz. Üstelik, ilginç bir durum var: Eğer bölgemize dikkatlice bakarsak, dört komşumuzdan ikisinin Avrupa Birliği üyeliği için aday konumda olduğunu görürüz. Yani bu süreç, bölgeselleşme politikamızla da çelişmiyor. Ancak öte yandan, bu yasa tasarısının kabul edilmesinin Ermenistan’ın Avrupa Birliği’ne üyeliği anlamına gelmediğini de biliyoruz. Çünkü bu, tamamen farklı ve karmaşık bir süreçtir. Bu adımla birlikte, bu sürece olan siyasi ilgimizi ve yönelimimizi açıkça ortaya koyuyoruz, ancak sürecin zorluklarını da göz önünde bulunduruyoruz. Ancak öte yandan, dengeli ve dengeleyici dış politika bağlamında, halkımızın, benim tabirimle, belli bir alternatifler menüsüne sahip olmasını da istiyoruz. Çünkü nihayetinde, Avrupa Birliği'ne katılım süreci Ermenistan açısından, genel bir referandumla onaylanması gereken bir süreç olacaktır. Ve hatta bu gerçekleşse bile, Ermenistan’ın Avrupa Birliği’ne katılacağı kesin değildir. Çünkü
Avrupa Birliği üye ülkelerinin de kendi aralarında bu konuda bir uzlaşmaya varması gerekmektedir"
Paşinyan, "Ermenistan’ın alternatifsiz bir dış politikadan kurtulmasını istiyoruz. Bunu doğrudan söylemek istiyorum: Biz, Ermenistan Cumhuriyeti’nin ve Ermeni halkının seçeneklere sahip olmasını istiyoruz. Bu, bu alternatiflerden birini doğrudan seçmek anlamına gelmiyor. Ancak bu, devletimiz ve halkımız için ek bir fırsat, yeni bir alternatif yaratma olanağıdır. Bu sürecin halkımıza bir hizmet olduğu çok açık. Üstelik 50 binden fazla, hatta yaklaşık 60 bin imza toplanmış olması, bunun halk tarafından da önemsendiğini gösteriyor. Aynı zamanda, bu süreç Ermenistan’ın demokratik yapısının da bir ifadesidir. Anayasamız böyle bir fırsat tanıyorsa, neden demokratik bir hükümet ve demokratik bir parlamento çoğunluğu bu teklifi reddetsin? Bizim algımız bu yönde ve bu süreci, Ermenistan’ın ve halkının dış politika seçeneklerini genişleten önemli bir katkı olarak görüyoruz. Eğer bu şekilde ifade etmek gerekirse, bu sürecin, Ermenistan'ın dış politikasına eklenen önemli bir fırsat ve seçenek olduğuna inanıyoruz" ifadelerini kullandı.
"Dengeli ve dengeleyici dış politikamızın en önemli hedeflerinden biri" diyen Nikol Paşinyan, "Alternatifsiz dış politika anlayışını aşmak ve bölgeye, dünyaya, fırsatlara daha dikkatli bakabileceğimiz bir noktaya ulaşmaktır. Tehditleri daha iyi analiz edebilmek, ancak aynı zamanda fırsatları da görebilmek için bu adımı atıyoruz. Ve bu süreç, bölgesel politikamızın mantıklı bir devamıdır.
Çünkü komşularımızın durumu da bu bağlamda önemli bir gösterge teşkil ediyor. Dört komşumuzdan ikisi Avrupa Birliği’ne aday ülke konumunda. Üstelik yakın zamanda Türkiye’den de Avrupa politikalarından vazgeçmediğine dair açıklamalar geldi. Ayrıca, Gürcistan ile Avrupa Birliği arasındaki bazı sorunlara rağmen, Gürcistan da Avrupa Birliği’ne yakınlaşma politikasını terk etmediğini ilan etti. Bu yüzden aldığımız kararlar da bu genel bağlamda değerlendirilmelidir" ifadelerini kullandı.
"Ülkemizin egemen topraklarının yüzde 60’ını ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırıyorlar, bizim açımızdan tartışılması mümkün değildir"
Ermenistan ve Azerbaycan arasında 1990’lardan bu yana mülteciler gibi meseleler bulunuyor. Bakü’den gelen açıklamalarda bu mültecilerin geri dönmesi gerektiği gibi ifadeler kullanılırken bu tür taleplerin Ermenistan’da toprak talebi olarak mı algılandığına yönelik soruyu yanıtlayan Paşinyan, "Azerbaycan aslında ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırdığı bir konuyu gündeme getiriyor ve Azerbaycan, Ermenistan’ın egemen topraklarının yaklaşık yüzde 60-70’ini ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırarak bizi bu konuyu tartışmaya davet ediyor. Ancak biz açıkça, Ermenistan’da ‘Batı Azerbaycan’ diye bir şey olmadığını açıkça söylüyoruz. Eğer gerçekten ‘Batı Azerbaycan’ aramak istiyorsak, bu Azerbaycan’ın Gazakh, Aghstafa, Getabey, Kelbecer, Laçın, Zengilan, Kubatlı bölgeleridir. ‘Batı Azerbaycan’ burasıdır. Bu çizginin öte tarafında ‘Batı Azerbaycan’ yoktur. Çok isteseler eğer, coğrafi açıdan Nahçıvan da ‘Batı Azerbaycan’ olarak değerlendirilebilir. Yani, bunu insani meseleler çerçevesine oturtmaya çalışıyorlar ve bizimle bu konuyu tartışmaya davet ediyorlar. Ancak tekrar ediyorum: Ülkemizin egemen topraklarının yüzde 60’ını ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırıyorlar. Bu yüzden böyle bir konunun bizim açımızdan tartışılması mümkün değildir, söz konusu bile olamaz. Bu hiçbir ülke için tartışılabilir bir mesele olamaz, hiçbir ülke böyle bir konuyu müzakere edemez" dedi.
"Zengezur Koridoru söylemi de bizim için tam olarak bu nedenle kabul edilemez"
Paşinyan açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"Genel olarak mülteciler meselesinden bahsediyorsak, daha önce de belirttiğim gibi, mültecilerin Dağlık Karabağ ve çevresindeki bölgelere dönüşüne dair elimizde bir belge bulunmaktadır. Ermenistan’da ve diasporada Nahçıvan, Bakü, Sumgait, Dağlık Karabağ’a bitişik bölgeler, Gence ve diğer yerlerden gelen mülteciler bulunmaktadır. Bizim algımıza göre, bu tür söylemler aslında Ermenistan’a yönelik toprak talepleridir. Bu nedenle, böyle bir konuyu tartışmamız mümkün değildir. Zengezur Koridoru söylemi de bizim için tam olarak bu nedenle kabul edilemez, çünkü Ermenistan Cumhuriyeti’ne yönelik bir toprak talebi içermektedir. Eğer konu ulaşım ve ekonomik bağlantılarsa, biz zaten açık bir şekilde ‘evet, hazırız’ diyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi, bölgesel, ulaşım ve ekonomik bağlantıların açılmasına ülkelerin egemenliği, toprak bütünlüğü, yargı yetkisi ve karşılıklılık ilkeleri çerçevesinde hazırız. Ve bu süreçte karşılaşılan zorlukları anladığımız için, hatta bazı kolaylaştırıcı adımlara da açık olduğumuzu söylüyoruz.
Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Demiryolu bağlantısının yeniden sağlanması konusunda çok somut bir teklif sunduk ve şu anda Azerbaycan’ın yanıtını bekliyoruz. Üstelik, bu teklifin içeriğini kamuya açıklamıyoruz. Bunun nedeni çok basit: Diplomatik teamüllere uygun olarak, üzerinde çalışılan bir belgenin içeriğini paylaşmanın doğru olmayacağını düşünüyoruz. Ancak bizim değerlendirmemize göre, sunduğumuz teklif bu sorunu çözüyor ve karşılığında bizim için de benzer bir çözüm bekliyoruz"
"Batı Azerbaycan’dan Nahçıvan’a Ermenistan toprakları üzerinden demiryolu yük taşımacılığı yapılabilmesi için bir çözüm önerdik" diyen Paşinyan, "Bu noktada geriye sadece Azerbaycan’ın bu çözüme onay vermesi kalıyor. Ayrıca, yanılmıyorsam 2022’den beri, Azerbaycan sınırında üç sınır kapısının açılmasına ilişkin bir hükümet kararı taslağı hükümet içinde dolaşımdadır. Bu taslak, belirli sınır noktalarında pasaport kontrol noktalarının açılmasını ve böylece Azerbaycan’ın araçlarının, yük taşımacılığının ve vatandaşlarının Ermenistan topraklarından, Nahçıvan’a da dahil olmak üzere, geçiş yapabilmesini öngörmektedir. Ve bizim bu konudaki yaklaşımımız budur. Azerbaycan kendine çelişiyor, nasıl mı? Azerbaycan, resmi olarak 2021 ve sonrasındaki dönemi ‘ihtilaf sonrası dönem’ olarak adlandırıyor. Ancak her gün ihtilaf dili kullanıyor.
Yani Azerbaycan’ın bu iki söylemi birbiriyle örtüşmüyor. Her gün çatışma dili, her gün agresif söylem, her gün, eğer her gün değilse de çok sık, çok sık güç kullanma tehdidi ve ‘batı Azerbaycan’ söylemi... Bu söylem ise, devletinin varlığını bile sorgulamaya açıyor. Bununla eş zamanlı olarak da bizimle müzakere davetinde bulunuyorlar. Kusura bakmayın ama bu en azından garip bir durum. Bu arada, belki de tam da bu barış formülü çerçevesindedir ki, bir yandan şunu söylüyorum: ‘Bu çizginin ötesinde batı Azerbaycan vardır, ancak bu çizginin bu tarafında batı Azerbaycan' diye bir şey yoktur’ Ancak şunu da anlıyorum ki, eğer batı Ermenistan'ın da burası olduğunu söylemezsem bu söylem eksik kalacaktır. Bu aslında sadece iki cümledir, ancak bizim barış algımızı ve vizyonumuzu ortaya koymaktadır. Bu arada, çok önemli bir nokta var.
Ermenistan Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti’nin zaten karşılıklı olarak onaylanmış ilk uluslararası belgesi bulunmaktadır, bunu unutmayalım. Bu belge, iki ülkenin sınır belirleme komisyonlarının yönetmeliğidir. Bu yönetmelik, her iki ülkenin komisyonları tarafından imzalanmış ve ülkelerimizin mevcut prosedürlerine uygun olarak onaylanmıştır. Ve bu belgede sınır belirlemenin temel ilkesi Deklarasyonu Almatı Deklarasyonu olduğu açıkça belirtilmiştir. 1991 yılında imzalanmıştır ve konumuz bağlamında iki tespit yapmaktadır. Birincisi, Sovyetler Birliği'nin artık var olmadığıdır. İkincisi ise Sovyetler Birliği ülkelerinin idari sınırlarının devlet sınırları haline geldiğidir. Dolayısıyla, bu söylem, Ermenistan ile Azerbaycan arasında hukuken bağlayıcı olan bu belgeyle doğrudan çelişmektedir. Biz bu anlaşmaya sadık kalıyoruz ve sabırlı, kararlı bir şekilde barışa doğru ilerliyoruz" ifadelerini kullandı.
"Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın ufukta görünmediği şeklindeki söyleme katılmıyorum"
Paşinyan, "Türkiye Dışişleri Bakanı ve ABD Dışişleri Bakanı, yaptıkları görüşmelerde her zaman Kafkasya bölgesinden bahsediyor. Siz de sanırım Trump ile bir görüşme gerçekleştirdiniz. Sizce ABD'nin tutumu bu barış sürecinde bir rol oynayabilir mi? Azerbaycan ile barış, doğru, henüz ufukta görünmüyor, ancak Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin olmaması, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini engelliyor mu?" sorusunu şu şekilde yanıtladı:
"Siz ufukta Ermenistan-Azerbaycan barışı gözükmediğini mi söylediniz?
Bu ifadeye katılmadığımı belirtmek istiyorum, yani Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın ufukta görünmediği şeklindeki söyleme katılmıyorum. Bence barışı görünmez kılmak için sürekli bir sis perdesi oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa gerçekte, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın çok önemli temelleri atılmış durumda. Bu temeller nelerdir? Daha önce bunlardan birini zaten belirtmiştim. Ermenistan ve Azerbaycan, 1991 Almatı Deklarasyonu temelinde birbirlerinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıdıkları konusunda esasen anlaşmış durumdalar. İşte ufukta görünmesi gereken gerçek budur. Üstelik, barış anlaşması taslağının üzerinde mutabık kalınan maddelerinde bu gerçek yeniden teyit edilmiştir. Bu maddelerde, iki tarafın birbirine karşı toprak iddialarının olmadığı açıkça belirtilmiş ve gelecekte de böyle bir talepte bulunmayacaklarını karşılıklı olarak taahhüt etmişlerdir. Bu durum ufukta çok net bir şekilde görülebilir. Peki, sis perdesi nedir? Sis perdesi, ‘Batı Azerbaycan’ söylemidir. Çünkü eğer birbirimizin toprak bütünlüğünü tanıdığımız konusunda anlaşmaya vardıysak, o zaman ‘Batı Azerbaycan’ söylemi gündeme gelmemelidir"
"Barış anlaşması çok önemli bir temel taşıdır"
"Sis perdesi, Bakü’de devam eden davalardır" diyen Paşinyan, "Bu davaların amacının ne olduğunu kesin olarak bilmiyorum, ancak bizim algımıza göre bu süreç, barış sürecinde elde ettiğimiz kazanımları geçersiz kılmaya yöneliktir. Çünkü 4 yıldır barış süreci üzerine müzakere yürütüyoruz ve bu süreçte somut sonuçlar elde ettik. Daha önce de söyledim, biz bu kazanımları sürekli olarak barış anlaşmasına odaklanarak korumaya çalışıyoruz. Elbette, barış anlaşması çok önemli bir temel taşıdır. Ancak Ermenistan ve Azerbaycan’ın uluslararası bir belgeyi imzalayıp, her iki ülkede de onayladığı bir gerçeklik zaten ortadadır. Üstelik bazı sınır bölgelerinin belirlenmesi süreci de tamamlanmıştır. Peki, buradan sonra nasıl bir yol izlemeliyiz? Dikkatli dinlediyseniz, tutarlı bir şekilde çaba göstermeye devam edersek, bu sürecin yönünün zaten belli olduğunu söyledim. Barış taslağı masada duruyor, önemli olan bu taslaktan vazgeçmemek. Özünde, bu aşamada yeni bir şey inşa etmemiz gerekmiyor. Tek yapılması gereken, zaten kayda geçmiş olanları yıkmamak. Benim söylemek istediğim de tam olarak budur.
Editor : Editör