İşte o yazı...
“Kelâmı, ehline söyle…İşitir, ar eylemez;
Dört kitabı tefsir etsen, cahile kar eylemez...”
Demişlerse de…
Yine de; insan, bazışeyleri görmezden, duymazdan gelemiyor ve cevap vermek istiyor…
Bursa Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası, bilindiği üzere iki farklı grupla temsil edilmektedir. Bir tanesi, Çağdaş Muhasebeciler Grubu, diğeri ise Meslekte Dayanışma Birliği… Oda yönetimini, inandıkları ideolojiler ve değerler bağlamında yönetmek isteyen bu iki grup arasında yönetim rekabeti, başından bugüne kadar, her zamanki gibi tüm hızıyla devam eden bir durum. Oda yönetimi ve diğer kurullarda, meslektaşlarımızın sorunları ile hemhal olmak isteyen bir kısım meslektaşlarımız da, bu iki gruptan birini tercih ederek, oda siyasetinde yer alıyorlar. Mesleğimizin saygınlığı ve meslektaşlarımızın sorunlarınıçözmek açısından bakıldığında, olması gereken ve gayet makul bir durumdur bu. Bazen, gruplar içinde öyle durumlar gelişir ki, kendini bulunduğu gruba ait hissedemeyen bir meslektaş, diğer gruba geçiş te yapabilir. Bu da gayet anlaşılabilir bir durum…
Ancak; üzücü olan tarafı, bazen insanlar, rekabet hırsı veya bir makama sahip olabilme hırsı yüzünden, Ne meslek etiğine, ne de insani değerlere yakışmayacak tercihlerde bulunabiliyorlar.
“Tarih tekerrürden ibarettir” derler…
Tabii bu sözü derinlemesine düşünmek lazım. Acaba tekerrür eden tarih mi? Yoksa Tarih’i doğru okuyup, doğru analiz edemediğimizden dolayı, aynı hatalara tekrar tekrar düşmemiz midir?
Örneğin, tarihimize bakacak olursak;
Osmanlı imparatorluğu döneminde uygulanan devşirme sisteminden bahsedelim biraz.
1. Murat zamanında kurulan Acemi ocağı ile ilk devşirme sistemi başlamış ve zamanla geliştirilmiştir. Öyle ki, bu devşirme sistemi, zamanla o kadar güzel sonuçlar doğurmuştur ki; Bu devşirme sistemi sayesinde, Osmanlı’ya büyük hizmetleri dokunmuş, Sokollu Mehmed Paşa gibi, Dünya mimarisine muhteşem eserler bırakmış Mimar Sinan gibi, değerli insanlar yetişmiştir.
Tarihten etkilenip, bu sistemden kendilerince bir çıkarım yapan, Meslekte Birlik Grubu içerisinde yer alan, yönetici pozisyonundaki, bazı meslektaş arkadaşlarımız da, diğer gruptan oy devşirebilmek açışından, Çağdaş grupta barınamayıp veya istediği mevkilere gelemeyip, egosunu doyuramayan bazı arkadaşları da kendi saflarına alarak, onlardan bir Sokollu Mehmed Paşa ve bir Mimar Sinan çıkarabilecekleri gafletine düşüyorlar maalesef. Tabii, devşirme usulü ile yükselerek, Osmanlı imparatorluğuna Sadrazamlık yapan Pargalıİbrahim Paşa veya Yeniçeri ocağı gibi sonu kötü biten senaryoların bir analizini yapmadan…
Mesela; devşirdikleri arkadaşlardan bazıları, Pargalıİbrahim gibi, hırsları ve egosu uğruna, kraldan daha çok kralcı ve hatta kendisine sunulan, üstün yetkiler nedeniyle kendini Kanuni sultan Süleyman’dan bile üstün görebilir mi? Ve bu kibrinin ve doyumsuzluğunun neticesinde, devşirilerek yükseldiği makamla yetinmediği için, sonu bir yay kirişi ile boğulmak olabilir mi…?
Üzülerek takip ediyor ve görüyoruz ki, bu şekilde devşirme usulüne tabii olmuş bazımeslektaş arkadaşlarımız, devşirilerek gittikleri grupta daha zor şartlarla karşı karşıya kalıyorlar…
Abraham Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” teorisine göre, her insan psikolojik olarak, aşağıda yer alan 5 temel ihtiyaçla karşı karşıya olup, bu ihtiyaçlarını gidermek için çaba gösterir.
- Fizyolojik İhtiyaçlar
- Güvenlik İhtiyacı
- Aidiyet İhtiyacı
- Saygı görme İhtiyacı
- Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı
Tabii, Abraham Maslow’un bu teorisine göre, İhtiyaçlar sırayla karşılanmalıdır. Birinci sıradaki ihtiyacı karşılanmayan insan, ikinci sıradaki ihtiyacı hissetmez bile…
İşte bu devşirme arkadaşlardan bazıları maalesef, İlk yer aldığı grupta, henüz kendini tanıyamamış ve nereye ait olması gerektiğine tam olarak karar verememiş olması nedeniyle, aidiyet ihtiyacını bile karşılayamamışken, kendini birden bire, Saygı görme ihtiyacı ile mücadele içerisinde bulur. Bu durumda biri için, psikolojik olarak zor süreç burada başlar… Artık bu saygı görme ihtiyacı, o kadar hırs ve öfke içerisine sokar ki insanı, artık onun için tek hedef saygı görmek olur. Bu nedenle, Erdemli bir insanda bulunması gereken, her türlü insani değeri, her türlü meslek etiğini hiçe sayacak hale büründüğünün farkına bile varamaz. Yapabildiğine inandığışekilde, dün beraber saf tuttuğu insanlara saldırmaya başlar.
Yazımın asıl temelini oluşturan, bu arkadaşlardan birisi de bu saldırıları, kalemine çok güvenip, kalemşörlüğe soyunarak yapmaya çalışıyor maalesef…
“Kalem’le yazmayıöğretti…” (Alak suresi 4. Ayet)
Peygamberimize gelen ilk vahiy…
19 ayetten oluşan Alak suresinin ilk vahiy olarak gelen 5 ayetinden 4.’sü…
Tabii kalemle yazmayı (Bugün klavye delikanlılığı deniyor buna) öğrendiğini zanneden bu arkadaş, vahiy’e icabet ettiğini düşünüyor sanırım… Tabii, “Kalem’in” aklı, yazmak fiilinin ise “idrak etmeyi” betimlediğinden bi haber şekilde… Aklını kullanıp, idrak edemeyen bu arkadaş, ha bire yazılar yazarak, karşı gruba ve oda yönetimine saldırarak, kendine bir saygınlık kazandırma, daha doğrusu bir mevki makam peşinde maalesef…Çünkü saygınlığı sadece mevki ve makam olarak görenlerden…
Bu koltuk sevdası yüzünden, her türlüargümanı kendi çıkarına kullanırken, hiçbir ahlaki değeri de gözü görmeyen bu arkadaş, pervasızca bir şekilde, doğru veya yanlış kavramlarını da hiçe sayarak, fitneye sebep olacak her türlü ayrımcılığı da kaşımaktan çekinmiyor.
Hal böyle olunca, ister istemez düşünüyoruz…“İnsan” ne demek diye…?
Felsefe tarihine bakacak olursak:
Ünlü Çin’li Bilge Konfüçyüs’e göre;
“İnsan, öğrenen bir hayvandır”
Antik yunan tarihinin bilinen ilk filozofu Socrates’e göre ise;
“İnsan, sorgulayan bir hayvandır”
Socrates’in öğrencisi, Platon’a göre ise;
“İnsan, toplumsal bir hayvandır”
Platon’un öğrencisi Aristo ise;
“İnsan düşünen bir hayvandır” demiştir.
17. Yüzyılda yaşamış Fransız filozof Descartes ise;
“İnsan, konuşan bir hayvandır” der.
11. Yüzyılda yaşamış Gazali ise;
“İnsan, tutarsız bir hayvandır” demiştir.
İnsanı sadece Felsefe tarihine göre değerlendirdiğimizde, birkaç çelişki ile de karşı karşıya kalıyoruz;
Öğrenen, konuşan, düşünen ve toplumsal olan hayvanlar aleminden başka canlıları da görebiliyoruz mesela…
Her ne kadar çok benimsediğim bir şahsiyet olmasa da, sanırım bu çelişkileri görmüş olacak ki; 19. Yüzyılda yaşamış Alman filozof Friedrich Nietzsche, Felsefe tarihinin bu konudaki en ilginç yorumuna imza atmışve;
“İnsan, düpedüz hayvandır” demiştir…
Felsefe tarihinin bu betimlemeleri, insanın sadece bedensel boyutuyla alakalı tabii…
Tabii ki İnsan, Sadece bedenden ibaret değildir. Felsefede de, Tasavvufta da insanın bir de ruhani tarafı vardır… Ki, İnsan, gerçek anlamına bu noktada erişir.
Felsefe ve tasavvuf ’un ortak paydasında İnsan, sorgulamalı, idrak etmeli ve tekamülünü tamamlayıp, gerçek olgunluğa erişmelidir. İşte bu noktada “Erdemli İnsan” olmayı başarır ve gerçek insan kimliğine bürünür.
Bu mertebeye ulaşamadığında, Gazali’nin “İnsan tutarsız bir hayvandır” deyimi ile değerlendirmek durumunda kalacağımız insan, tutarsızlıkları nedeniyle, gerçek bir insan olmayı başaramamış olur.
Tabii bazen, tutarsızlık seviyesi had safhada da cereyan edebiliyor…
Hayvanlar aleminden bahsetmişken, şöyle bir betimleme yapalım;
Boyutları 10 cm civarı olan küçük kertenkele türlerini görmüşüzdür mutlaka…
Bu kertenkelelerin bazı türleri, herhangi bir düşman saldırısında, düşmanından kaçamayacağını anladığı zaman, savunma mekanizması olarak, kuyruğunu ani bir şekilde koparıp orada bırakır ve kaçar. Koparıp orada bıraktığı, omurgasız, kıkırdakımsı bir yapıya sahip kuyruğu, hızlı hareketlerle taklalar atıp düşmanın tüm ilgisini bir anda üstüne çeker ve bu sayede düşmanın dikkatini dağıtan kertenkele de bu zaman diliminde korunaklı bir yere kaçarak, kendini kurtarmış olur.
İşte, Erdemli insan olabilme olgunluğunu başaramamışbu tür insanlar, maalesef bu tutarsız davranışları neticesinde, hayvan olarak bile kalmayı başaramayıp, akıl,kudret ve iradeden yoksun bir kuyruk olarak hayatlarına devam etmek zorunda kalıyorlar.
Sözün özü;
Şair’in deyimiyle;
“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın…
Gündüz, geceye muhtaç, Bana da sen lazımsın…”
felsefesi ile değerlendirdiğimizde, BSMMMO gibi akademik saygınlığı olan bir odada bile, böyleleriyle rakip olmaktan, hicap duyuyor İNSAN…
S.M.M.M.Şahin AYIŞIK
Editor : Editör